🪼 Ilk Biyonik Kulağı Kim Icat Etti
Parayı Kim Buldu? Parayı ilk önce Anadolu'da hayatını sürdürmüş kavimlerden bir tanesi olan Lidyalılar keşfetmiştir. Lidya kralı Alyattes sayesinde ilk paralar bastırılmıştır
Ev ödevi ilk ne zaman icat edilmiştir? İşte, merak edilen tüm detaylar. 27.04.2021 - 12:53 | Son Güncellenme: 27.04.2021 - 12:53 Güncelleme: 27.04.2021 - 12:53
Peki arabayı kim buldu ve icat etti? Araba ne zaman bulundu? İşte cevaplar. karada kendi kendine hareket edebilecek ilk aracı oluşturdu. Bu aracın ortaya çıkma tarihi ise 1769 yılına
World Wide Web, İngiliz bilgisayar bilimcisi Timothy Berners-Lee tarafından 1989’da icat edildi. O sırada, İsviçre Cenevre’de bir parçacık fiziği laboratuvarı olan CERN’de çalışıyordu. Tim Berners-Lee bu fikri ortaya attı ve Web için gerekli olan yazılımları ve araçları yarattı. İlk web sayfası 1991’de çevrimiçi
toRc. Bulaşık makinesini bir kadının icat ettiğini biliyor muydunuz? Ya da çamaşır makinesini? Hatta ilk bilgisayar programını bulan, araba sileceğini yapan, su ısıtıcı, kahve makinesini tasarlayanların kadınlar olduğundan haberiniz var mıydı? Mekanik araba cam sileceklerini ilk tasarlayan Mary Anderson, ilk bilgisayar programını bulan Ida Forbes, elektrikli su ısıtıcısını bulan Ann Tsukamoto, tek kullanımlık bebek bezi Helen Blackhard, zigzag dikiş makinesi Siletitia Geer, medikal şırınga Marjorie Joyner... Liste uzayıp gidiyor. Ama biz, öncelikle kadınların hayatını kolaylaştıran iki icada ve mucidine bakalım. Yıl 19. yüzyılın sonları. Birçok araştırmacı, ki bunların arasında kadınlar çoğunlukta, bulaşık yıkayacak bir makine yapabilmek için değişik fikirler öne sürüyor. BULAŞIK MAKİNESİ Josephine G. Cochran da... Geniş bir çevresi vardı Cochran'ın, davetler, misafirler, ikramlar. Ve bunlar sürekli bulaşık yıkamak demekti. Sonunda buluşuyla bulaşık makinesinin ilk patentini 1885 yılında aldı. 1889'da ise tarihin elektrikle çalışan ilk bulaşık makinesini yapmayı başardı. Makineyi iki bölüm olarak tasarlamıştı Josephine. Alt kısımda iki silindir yer alacak ve buradan su ve sabun pompalanacak. Üst bölümde, yani makinenin içinde de bulaşıkların dizildiği raflar bulunacak, su ve sabun bunların üzerine pompalanacaktı. Daha sonra da emici silindirler bu suyu çekecekti. Evlerde kullanılmak üzere üretilen makinelerin, yan taraflarında kollar bulunuyor ve makine bu kol yardımı ile çalıştırılıyordu. Daha büyük ihtiyaç görülen işyerlerinde ise buhar gücünden faydalanılıyordu. Sonraki yıllarda ise, sistem daha da geliştirilerek günümüzdeki halini aldı. Bize düşen de Josephine G. Cochran'a teşekkür etmek. Onun sayesinde saatlerce mutfak tezgahına dikilip, bulaşık yıkamaktan kurtulmuş olduk. ÇAMAŞIR MAKİNESİ Gelelim çamaşır makinesine. Bunun mucidi de Ala Fischer. 1906 yılında ilk çamaşır makinesini icat ediyor. Bizim hayatımıza çamaşır makinesi daha önce girdi ama bulaşık makinesi, çamaşır makinesinden önce icat edildi. Ala Fischer'in sistemi, günümüzde kullanılan otomatik çamaşır makinelerinin de temelini oluşturuyor. Şöyle ki, makinenin içine yatay olarak yerleştirilmiş metal tamburlar bulunuyor ve kirli çamaşırlar buraya konuluyor. Tambur, elektrik motoru yardımıyla döndürülünce, sürekli hareket eden çamaşırlar suyla temas ederek temizleniyor. Çamaşır makinesinin mucidi Ala Fischer ama ondan önce 1791 yılında yine bir başka kadın, İngiliz Ferguson Hardie, merdane koluyla çalışan bir sistem geliştiriyor. Bir tekne var ve bu teknenin içinde dönen çarklar. Yandaki kol çevrildiğinde teknenin içindeki çarklar dönerek çamaşırların kirini akıtması sağlanıyordu. İnsan gücünün çok fazla kullanıldığı bu sistem zamanla geliştiriliyor. 1858 yılında Hamilton E. Smith, dünyanın ilk mekanik çamaşır makinesinin patentini Uyarı Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
Arkeologlar ve tarihçiler, tekerleğin icatını MÖ civarında antik Mezopotamya Sümerlerine bağlar. dev bir sıçrama. Antik Sümer'deki ilk tekerlekler, ulaşımda kullanılmadan önce, çömlek ve sürahi gibi seramikler oluşturmak için çömlekçi çarkları olarak kullanıldı. Tekerlek ve dairesel hareket biçimlerinin çoğu doğada görünmez veya mevcut değildir. Muhtemelen taşıma araçları olarak tekerlekler kütükler ve kızaklar üzerinde uzun mesafelerdeki ağır cisimlerin yuvarlanma uygulamasından kaynaklanmıştır. Tekerlek, mucitlere ticaret, seramik üretimi, nakliye ve savaş konularında kesin avantajlar sağladı.
0917 Son Güncelleme 0921 Josephine Cochran bu nedenle bulaşık makinesini icat etti. 19. yüzyılda ABD'li kadınların canını bulaşık yıkamak çok sıkmaya başlamıştı. Bulaşık yıkamanın kendi görevleri olmadığını düşünüyorlardı. Bu tür işlerle uğraşmak yerine daha sosyal aktivitelere zaman ayırmak istiyorlardı. Bu nedenle tuttukları temizlikçiler onların yerine bu görevleri yerine getiriyorlardı. Çok sevdikleri yemek takımlarına hizmetçilerin çok fazla özenmediklerinden şikayet ediyorlardı. Birçok kadın bulaşık makinası yapabilmek için değişik fikirler geliştirdi. Ancak ilk patent 1885'te Josephine G. Cochran tarafından alındı. Cochran yaratıcılık konusunda rakiplerinden bir adım öndeydi, bunun nedeni buharlı gemiyi icat ettiğini ortaya süren John Fitch'in soyundan geliyor olmasıydı. Cochran her zaman daha üstün bir yaşayış tarzı hayal etti. Bu yüzden isminin daha kolay hatırlanacak "Cochrane, Cockran" gibi şekillerde yazdığı söylenmektedir. Bulaşık makinesini üretip patentini aldığı zaman ismi Josephine G. Cochran olarak tarihe geçti. Makinenin çalışma sistemi çok basitti. Alt kısımda yer alan iki silindir ile pompalanan su ve sabun, makinenin içinde bulaşıkların dizildiği raflara pompalanıyordu. Daha sonra yeniden pompalanmak üzere emici silindirler bu suyu çekiyordu. Evlerde kullanılmak üzere üretilen makineler, yan taraflarında bulunan kol yardımı ile çalıştırılıyor. Daha büyük ihtiyaç görülen iş yerlerinde ise buhar gücünden faydalanılıyordu. Bir fuarda gazeteciler tarafından makinelerin tanıtılması üzerine daha çok tanındı.
Ayna, ışığın yüzde 100’e yakın bir kısmını düzgün olarak yansıtan cilalı yüzeylere denir. Günlük hayatta çok sık kullandığımız aynalar, önceleri metal bir yüzeyin parlatılmasıyla elde edilirken, günümüzde ise gümüş takviyesi kullanılarak elde edilmektedir. İnsanlık tarihinin en önemli icatlarından biri olan aynalar, evlerde, ofislerde, restoranlarda ve birçok mekanda dekoratif amaçlarla kullanıldığı gibi tepegöz cihazlarında, projeksiyonlarda, periskoplarda, güvenlik tedbirlerinin alındığı bazı yerlerde taşıtların altını aramak amacıyla farklı alanlarda da yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Ayna, ilk zamanlar yüzeyi iyice parlatılmış düz metal levhalardan yapılmış, sonraki dönemler de bir yüzü çok ince bir metal katmanıyla kaplanmış cam levhalardan yapılmıştır. Aynanın ışığı yansıtarak görüntü vermesini sağlayan bu metal kaplamaya sır’ adı verilmiştir. Metaller, çok kolay şekillendirilip, cilalanabilirler. Ayrıca dayanıklı olmaları ve yüzeylerinin rahatlıkla pürüzsüz hale getirilebilmeleri nedeniyle çok eskiden beri ayna yapımında kullanılmaktadırlar. Aynalar, çeşitli süreçlerden geçerek günümüze kadar ulaşmışlardır. İcadı çok eski zamanlara giden ve görüntüyü aksettiren ilk aynalar, yaklaşık 4 bin yıl kadar önce Ortadoğu ve İtalya’nın kuzeyinde yanardağ lavlarının parlak artıklarının cilalanmasıyla yapılmıştır. 14. yüzyılda Venedik’te gümüşleme yöntemi ile ayna yapma tekniği geliştirilmiştir. Venedikliler gümüşleme yöntemi ile cam bir tabakanın arka yüzeyine cıva sürerek ayna yapmayı başarmışlardır. Özellikle kadınlar bu cam parçasına büyük ilgi göstermişler ve ellerinden hiç düşürmemişlerdir. Günümüzde sadece üç yüzyıl öncesine kadar Avrupa’da cam eşya ve özellikle de ayna yapımının sırrına sahip tek ülke Venedik’tir. Venedikliler bu sırrı büyük bir özenle saklamışlardır. Hatta Murano adasına kurdukları ayna ve cam eşya fabrikalarına cam ustalarından başka hiç kimsenin girmesine izin vermemişlerdir. Milattan önceki zamanlarda Romalılar, Yunanlılar, Mısırlılar ve Etrüsklerin bronz ya da daha değerli olan gümüş el aynaları kullanıldıkları bilinmektedir. 14. yüzyılda Almanya’nın Nürnberg kentinde, asıldıkları odanın içinde bulunan her şeyi yansıtan dışbükey aynalar yapılmıştır. Dışbükey aynalar, cam ustaları tarafından üfleme yöntemiyle oluşturulan cam kürelerin ortadan ikiye bölündükten sonra iç kısımlarını ince bir cıva tabakasıyla kaplanması sonucunda elde edilmiştir. Venediklilerin ayna yapımında kullandıkları yöntem 19. yüzyılda yerini başka bir yönetme bırakmıştır. 1835 yılında Alman kimyager Justus yon Liebig tarafından, günümüzde ayna yapmak için kullanılan yeni yöntemin temelleri atılmıştır. Bu yöntem ile gümüşnitratın özel bir yöntemle cama tatbik edilerek, içindeki gümüşün cama yapışması sağlanıyordu. Bu işlemin sonucunda da net görüntü veren aynalar elde edilmiştir. Gümüş nitrat, cam yüzeye sıvanırken ayrıştırmak için Rochelle tuzu ya da şeker kullanılmıştır. Günümüzde kullanılan aynalar ise 1903 yılında Emil Bloch tarafından geliştirilmiştir. Bloch, düz camı altın folyo ya da gümüş ile kaplayarak modern anlamda ilk aynayı elde etmiştir. Anadolu’da Obsidyenden Yapılan Aynalar Aynanın Anadolu’da ki tarihi 6000 yılına kadar uzanmaktadır. Anadolu’daki ilk ayna ve dünyanın en eski aynası arkeolog J. Mellaart tarafından Çatalhöyük’te bulunan obsidyen aynalardır. Obsidyen, volkanik patlamalar sonucunda lavların soğumasıyla oluşur. Az sayıda ülkede bulunan obsidyeni Anadolu’da; Nemrut Dağı, Hasan Dağı, Ağrı Dağı, Sarıkamış, İkizdere ve Kars civarında bulunmaktadır. Anadolu, binlerce yıl boyunca işlenmiş obsidyen ihraç etmiştir. 6000’de, obsidyenin bir yüzeyi parlatılarak yapılan ayna Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndedir. Ayrıca obsidyen ayna örnekleri ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi’nde sergilenmektedir. Tarih boyunca çeşitli isimlerle adlandırılan aynaya Uygurlar közgü’ adını vermişlerdir. Bunun yanı sıra Anadolu’da aynaya; yüzgörgüsü, yüzgörgü, bakanak, bakar, gözgör, gözgeç, bakbakı, gözünke, kılıklık gibi isimler verilmiştir. Ayna ÇeşitleriDüz AynalarYansıtma işlevini gören yüzeyleri düz olan aynalardır. Bu aynalara ışık ışınları düzgün olarak yansır. Cisimlerin aynada oluşan görünümleri cisimlerden çıkarak aynada yansıyan ışınların uzantılarının kesiştiği yerde oluşur. Düz aynada görüntü sanaldır. Görüntü ile ayna arasındaki mesafe cisimle ayna arasındaki mesafeye eşittir. Düz aynalar, tepegöz cihazlarında, projeksiyonlarda, periskoplarda, kuaförlerde ve bazı binaların camlarında yalıtım amacıyla kullanılmaktadır. Küresel Aynalar Küresel aynalar, tümsek ayna ve çukur ayna olmak üzere 2’ye ayrılır. Tümsek Ayna Yansıtıcı yüzeyi tümsek olan aynalardır. Her zaman ayna ile odak arasında olan görüntü cisimden küçük, düz ve zahiridir. Tümsek aynalar gelen ışıkları dağıtabilme ve görüntüleri küçültebilme özelliğine sahiptirler. Tümsek aynalar genellikle taşıtlarda dikiz aynası olarak ve bazı kavşaklarda görülmeyecek noktaları görebilmek amacıyla kullanılmaktadır. Ayrıca güvenlik tedbirlerinin alındığı bazı yerlerde taşıtların altını aramak için de tümsek aynalar kullanılmaktadır. Çukur Ayna Çukur aynalar, merkezin dış kısmındaki cismin görüntüsünü, merkez ve odak arasında tutarak cisimden küçük, gerçek ve ters görüntü verirler. Cisim merkezdeyken görüntüsü de merkezde, boyu cismin boyuna eşit, gerçek ve terstir. Cisim merkez ile odak arasındayken görüntü merkezin dışında, cisimden büyük, ters ve gerçektir. Cisim odak ile ayna arasında ise görüntü, aynanın arkasında cisimden büyük, düz ve zahiri bir görüntüdür. Parabolik Aynalar Yansıtıcı yüzeyleri parabolik olan aynalardır. Düşük genleşmeye sahip cam ve pyrex maddelerinden yapılan parabolik aynalar, görüntünün daha net olması için ince olarak tasarlanmaktadır. Özel bir şekle sahip bu aynalar, enerjinin tek bir noktaya odaklanması için tasarlanmıştır. Otomobil farlarında ve fenerlerde geri yansıtıcı olarak da kullanılmaktadır. Dünya Olimpiyat Oyunları’nda, olimpiyat meşalesi, güneş ışığından büyük parabolik aynalar yardımıyla tutuşturulmaktadır.
ilk biyonik kulağı kim icat etti